10. Kıyı Mühendisliği Sempozyumu İzmir`de Gerçekleşti
TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası adına İzmir Şubesi tarafından "Cumhuriyet`imizin İkinci Yüzyılına Girerken Kıyı ve Deniz Mühendisliğini Neler Bekliyor?" temasıyla Prof. Dr. Adnan Akyarlı anısına düzenlenen 10. Kıyı Mühendisliği Sempozyumu 16-17 Kasım 2023 tarihlerinde İzmir Tepekule Kongre Merkezi`nde gerçekleşti.
Düzenleme Kurulu Başkanları Prof. Dr. Özgür Kırca ve Doç. Dr. Bergüzar Özbahçeci Öztunalı`nın konuşmalarıyla başlayan Sempozyumun açılış oturumunda İMO Yönetim Kurulu Başkanı Taner Yüzgeç, Şube Yönetim Kurulu Başkanı Eylem Ulutaş Ayatar ve İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkan Vekili Mustafa Özuslu birer konuşma yaptılar.
Ardından "Prof. Dr. Adnan Akyarlı Anısına – Kıyı Mühendisliğinin Gelecek Perspektifi" başlıklı panel Oturum Başkanı Prof. Dr. Ayşen Ergin`in açılış konuşmasıyla başladı. Panelde Prof. Dr. Yalçın Yüksel ve Dr. Işıkhan Güler birer sunum yaptılar. Sunumların ardından Prof. Dr. Gürkan Özden, Prof. Dr. Adnan Akyarlı ile ilgili anılarını ve gözlemlerini aktardı.
Geçtiğimiz yıl kaybettiğimiz Prof. Dr. Adnan Akyarlı ile ilgili İzmir Şube tarafından hazırlanan video gösteriminin ardından Akyarlı ailesi adına kızı Ayşın Akyarlı Savatlı Adnan Akyarlı ile ilgili bir konuşma yaptı.
Sempozyumda Tsunami, İklim Değişikliği, Oyulma, Dalga ve Rüzgar İklimi, Katı Madde Taşınımı, Fiziksel Modelleme, Yenilenebilir Enerji, Limanlar ve Kıyı Yapıları Performans Analizi, Sayısal Modelleme ile Fiziksel Modelleme-Kıyı Yapıları başlıklı 10 oturumda 58 bildiri sunumu yapıldı. Ayrıca 5 poster bildiri sunuldu.
Sempozyum kapsamında düzenlenen İnşaat Mühendisliği öğrencilerinin katıldığı Ideathon yarışmasında yapılan sunumlar sonucunda dereceye giren ekipler belirlendi.
Sempozyumun ikinci gününde bir davetli konuşmacı oturumu ile "İzmir Körfezi" oturumu düzenlendi.İMO Yönetim Kurulu Başkanı Taner Yüzgeç`in yaptığı konuşma:
Değerli Meslektaşlarım, Değerli Konuklar, Değerli Katılımcılar Hepinizi Yönetim Kurulu adına saygıyla selamlıyorum. Birincisi 1996 yılında gerçekleştirilmiş olan Sempozyumumuz bugün onuncusuna ulaşmış durumdadır. Kuşkusuz ki, 10. Kıyı Mühendisliği Sempozyumu da bundan öncekiler gibi başarılı geçecek, Kıyı ve Deniz yapıları açısından pek çok kıymetli bilimsel çalışmaya zemin oluşturacaktır. Bu vesile ile Sempozyumun hayata geçmesini sağlayan Düzenleme ve Danışma Kurulu üyelerine, çalışmalarını ve görüşlerini camiamızla paylaşacak olan tüm katılımcılara ve İzmir Şubemiz Yönetim Kuruluna ve emekçilerine ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Değerli meslektaşlarım, 10. Kıyı Mühendisliği Sempozyumunun önemli bir başka özelliği daha var. O da, çok kıymetli hocamız Prof. Dr. Adnan Oğuz Akyarlı anısına düzenleniyor olmasıdır. Adnan hoca, bir yıl önce, geride yüzlerce eser bırakarak aramızdan ayrıldı. O sadece kıyı yapıları ve hidrolik alanında öne çıkmış bir bilim insanı değil, aynı zamanda şehrine ve halkına sevdalı gerçek bir aydın ve tam bir entelektüel idi. Bu yüzden aramızdan ayrılışı yeri doldurulamaz bir boşluk bıraktı. Anısı önünde minnetle ve saygıyla eğiliyorum. Değerli meslektaşlarım, 10. Sempozyumumuz "Cumhuriyet`imizin ikinci yüzyılına girerken kıyı ve deniz mühendisliğini neler beklemektedir?" sorusunu sormakta ve bugünden bunlara yanıt aramaya çalışmaktadır. Biliyorum ki bu konuda çok önemli değerlendirmeler yapılacaktır. Ben de bu noktaya ilişkin kısaca görüşlerimi paylaşmak isterim. Bugünden yarına, yani ikinci yüzyıla baktığımızda gelişmelerin neler olabileceğini ve bunlar için neler yapılabileceğini anlayabilmek için dünden bugüne olagelenlere de bakmak gerekir. Kıyı yapılarının ilk çağlardan bu yana uygarlıkların oluşmasında ve gelişmesinde kilit bir rol oynadığını söylemek iddialı bir tespit olmayacaktır. Çünkü ticaret, deniz ve su yollarının kullanılmasıyla başlamış, akabinde yerleşim ve ticaret merkezleri kıyılara kaymış ve beraberinde kıyı ve deniz yapıları gelişmeye başlamış hatta kentleşmeyi ve sanayileşmeyi belirlemiştir. Antik çağlardan bu yana durum, farklı bir görünüm arz etmemektedir. Bugünün dünyasında da ticari merkezler kıyılarda oluşmakta, sanayiler büyük oranda kıyılara veya kıyılara yakın yerlere kurulmakta, çünkü mal ve hizmet taşımacılığı %60`ların üzerinde bir oranla deniz ve su yolları aracılığı ile yapılmaktadır. Önümüzdeki yüzyılda da denizlerin önemi açısından durum çok farklı olmayacak gibi görünmektedir. Fakat önümüzdeki yüzyıl, dünyamız açısından hiç de kolay bir yüzyıl olmayacağa benzemektedir. Çünkü iklim değişikliği ve meteorolojik kriz daha bugünden kıyılarımızı, kıyı yapılarımızı ve dolayısıyla kıyı mühendisliğini fazlasıyla zorlamaktadır. İklim değişikliği küresel ısınmadan kaynaklanmaktadır. Atmosferdeki sıcaklık artışının ana nedeninin insan kaynaklı sera gazı emisyonu olduğu, bunda en büyük payın da karbondioksit gazına ait olduğu ve bu gazın kaynağının da fosil yakıt tüketimi olduğu tüm dünya tarafından artık neredeyse ezberlenmiş durumdadır. Ayrıca bu emisyonun %50`sinden fazlasının da sanayileşmiş birkaç ülke tarafından yapıldığı yine herkes tarafından bilinmektedir. Atmosferik sıcaklık ortalamasının artması, meteorolojik ve klimatolojik aktiviteleri hızlandırmakta ve şiddetini artırmaktadır. Nitekim son 20 yıl içerisinde gerçekleşen meteorolojik hava olaylarının sayısında ve şiddetinde artışlar gözlenmiş, deniz seviyelerindeki yükselme ivmeleri artmış, deniz suyu sıcaklarındaki artış deniz ekosistemini olumsuz etkilemiştir. Kapitalist dünyanın düzenleyici örgütlerinden biri olan Dünya Ticaret Örgütü bu durumu "Dünyamız için ciddi bir varoluşsal risk" olarak değerlendirmektedir. Şimdi soru şudur; kıyı şehirlerini, kıyı yapılarını, ticareti, sanayiyi, ulaştırmayı doğrudan ve olumsuz yönden etkileyecek olan bu durum durdurulup geri döndürülebilir mi? Evet mümkün! Ancak dünya halklarının yani insanlığın, yeni ve farklı bir iktisadi, siyasi sistem oluşturmasıyla mümkün olabilecektir. Çünkü küresel atmosferik ısınmayı durdurabilmek için karbon salınımının azaltılması yetmez! Karbon salınımının azaltılması kadar karbon emiliminin de artırılması gerekmektedir. Bu da ormanların, meraların, okyanus ve denizlerdeki mercanların korunması demektir. Kısaca doğanın, ekosistemin korunması ve geliştirilmesi demektir. Sadece Avrupa`da, Amerika`nın kuzeyinde doğayı korumak yetmez! Türkiye`de Afrika`da, Ortadoğu`da Asya`da da korumak gerekir. Ekvator kuşağı ormanlarını korumak gerekir. Okyanusları, denizleri, gölleri, akarsuları korumak gerekir. Karbon salınımının en çoğunu yaratan termik santral için yok edilen Akbelen Ormanlarını da korumak gerekir. Nüfus artışının önlenmesi, kontrolsüz nüfus hareketlerinin yani göçlerin ve buna sebep olan savaşların durması gerekir. Plansız ve kontrolsüz kentleşme, kontrolsüz ve plansız tarım ve sulama, kontrolsüz maden işletmeleri, rasyonel olmayan yatırım ve yapılar, kısaca tüketim ve sömürü üzerine oluşmuş düzenin durdurulması gerekir. Önümüzdeki ikinci yüzyılda dünyanın ve dünyadaki canlı türlerinden biri olan insanoğlunun varlığı buna bağlıdır. Tekraren söylemek gerekirse Dünya Ticaret Örgütü`nün deyimiyle "dünyamız ciddi bir varoluşsal risk" altındadır. Değerli meslektaşlarım, Meseleyi ülkemiz açısından değerlendirecek olursak, az önce dünya geneli için bahsettiğim sorunların daha da ağırlaştırılmış haliyle yaşandığını söylemek zorundayım. Neo-liberal kapitalist düzenin ne yazık ki en vahşice uygulandığı ülkelerden biri konumuna düşürülmüş durumdayız. Cumhuriyetin ilk dönemlerindeki kamucu anlayış, 1960`lardaki planlı kalkınmacılık yerini başka kavramlara bırakmış durumda. Bu düzen içerisinde yarın yok! Önümüzdeki on yıl yok! Önümüzdeki 50 yıl, 100 yıl yok! Dolayısıyla planlama yok! Toplumsal kalkınma yok! Yerine sadece bugün var. Bu gün için elde edilecek karlar var. Bugünün ihtiyacı olan finansal büyüme var! Kamuya ait kıyıların, limanların satılması var. Özelleştirmesi var. Planlama ve kalkınma kavramları sermayenin sınırsız taleplerini, kamusal ihtiyaçlar çerçevesinde sınırlayan belge ve tutumlar olması nedeniyle, son yirmi yılda daha da pervasızlaşarak, 40 yılı aşkın bir süredir yok edilmektedir. Bu yüzden tüm alanlarda olduğu gibi, ulaştırma ve kıyı yapılarına yönelik yapılan planlar da yapılan ama asla uygulanmayan metinler halinde raflarda yerini almaktadır. Planlamayı takip eden, yapılacak yatırımları plana göre onaylayan kurumlar ise ortadan kaldırılmış durumdadır. Çünkü planlamayı koruyan müesseseler (bağımsız yargı dahil olmak üzere) var olduğu sürece; dünyanın en saçma, en tahripkar, en pahalı ve mühendislik açısından en riskli fantezisi olan Kanal İstanbul gibi absürt projelere teşebbüs dahi edilemez. İktisadi olarak ülkeye vereceği zarar 6 Şubat depremlerinin verdiği zarar kadar olan, Marmara ve Karadeniz ekosistemine vereceği zararın ölçülemeyeceği, deprem esnasında ve sonrasında yaratacağı risklerin hesaplanamadığı ve elit bir tabakanın daha da zenginleşmesinin dışında başka bir işe yaramayacak olan Kanal İstanbul projesi, ancak bugünkü vahşi neo-liberal düzen içinde kendine yer bulabilmektedir. Ancak üzülerek ifade etmek zorundayım ki, akademik unvan sahibi ve mühendis sıfatını taşıyan bazı kişilerin hazırladıkları ÇED raporları siyasal iktidarın aldıkları kararların kılıfını oluşturmaktadır. ÇED raporu skandalları son yıllarda ne yazık ki artarak devam etmekte ve çevre katliamlarına zemin hazırlamaktadır. Değerli meslektaşlarım, Değerli konuklar, Bir avuç zengin yaratma dışında hiçbir işe yaramayan bir başka projeden örnek verecek olursak kamuoyunda yarattığı çevre felaketiyle bilinen Rize –İyidere Lojistik Limanını (Konteyner, Genel Kargo ve Ro-Ro Limanı) işaret edebiliriz. 2021 yılında Odamız Kıyı Deniz Kurulunun çıkarmış olduğu rapor, konuyu bütün çıplaklığı ile ortaya koymaktadır. Bu projenin genel amacı Bakanlık tarafından şöyle açıklanmaktadır; "…Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) ürünlerinin önemli bir bölümünün Doğu Karadeniz Endüstriyel Gelişme Bölgesine ve Limanına çıkarılarak dünya pazarlarına ulaştırılması sağlanacaktır. Ovit tünelinin açılmasıyla Endüstriyel Gelişme Bölgesi ile Erzurum bağlantı yolu yıl boyunca ulaşıma açık kalacaktır. Bu bağlantı yolu mesafe ve zaman açısından avantaj sağlayacağından, GAP`ta yetişen ürünler, Mersin Limanından daha erken bir zamanda İyidere-Of havzasına ulaşabilecektir. Ayrıca bu yol, Doğu ve Orta Doğu`da yer alan komşularımızın da Karadeniz`e ulaşımını sağlayacak, ihracat ve ithalatlarını bölgede yapılacak olan liman üzerinden gerçekleştirmelerine imkân verecektir…" denilmektedir. Bu ihtiyaç anlaşılan öyle beklenmedik bir şekilde oluşmuştur ki, 2010 yılı Ulaştırma Kıyı Yapıları Master Planı çalışmaları bu gelişmeyi ön görememiştir! Tabi ki böyle bir durum söz konusu değildir. Çünkü, inşasına başlanmış olan İyidere Limanının Samsun Limanına olan uzaklığı 195 km, Hopa Limanına uzaklığı 53 km, Trabzon limanına uzaklığı 35 km, Rize Limanına uzaklığı ise 13 km`dir. Bu bölgede limanlar birbirlerine oldukça yakındır ve tüm limanlar yaklaşık %30 kapasite ile çalışmaktadır. Diğer yandan Doğu Karadeniz illerinin ihracat rakamları 2010 yılından beri ya aynı kalmakta ya da başta Rize olmak üzere bazı illerde istikrarlı bir şekilde azalmaktadır. Kaldı ki ihtiyaç halinde mevcut limanların kapasitelerinin artırılmaları mümkün iken, İkizdere Vadisinde tam bir çevre katliamına sebebiyet verme pahasına milyarlarca lirayı bu yatırama harcamanın izah edilebilir yanı yoktur. İzah edilemediği için, bu projeye karşı çıkan bizler siyaset yapmakla itham edilmekteyiz. Değerli meslektaşlarım, Değerli katılımcılar, Cumhuriyetin birinci yüzyılı ne yazık ki böylesi bir tabloyla kapandı. İkinci yüzyılda ise ne ülkenin ne de dünyanın böylesi bir düzeni sürdürebilme imkanı vardır. Umuyor ve inanıyorum ki, önümüzdeki yüzyılda Cumhuriyetin başlangıç yıllarında ortaya koyulan perspektif ile yurdun kalkınmasını önceleyen, kamucu politikaların hakim olduğu, planlı kalkınmayı önceleyen bir ülkede yaşayacağız. Böylesi bir ülkenin yaratılmasında, her türlü güçlüğe rağmen İnşaat Mühendisleri de yerini alacaktır. Biz İnşaat Mühendisleri; yapılan işlerin/yatırımların ülkenin ve toplumun ne kadar yararına olduğunu, kısıtlı ülke kaynaklarının ne kadar doğru ve verimli kullanıldığını, kısa, orta ve uzun vadelerde ülkeye ve topluma getirisinin neler olabileceğini, yapılan yatırımların doğa ve çevreyle ne kadar uyumlu olduğunu irdeleyip toplum adına ve ülke yararına söz söylemeye devam edeceğiz. Bu duygularla sizleri selamlıyor, Sempozyumun başarılı geçmesini diliyorum. İki gün boyunca iki salonda gerçekleştirilen 10. Kıyı Mühendisliği Sempozyumunun tümünün video kayıtları @imoizmir35 Youtube kanalından izlenebilir: https://youtube.com/playlist?list=PLVTA6M_B-yJ_ooPhHVxUW3emQE78pO9Ag&si=A2-o2lFzaQmujVnd Sempozyum Bildiriler kitabını aşağıdaki bağlantıdan indirebilirsiniz: https://kms10.imo.org.tr/2023/11/15/419/ Sempozyum Web sitesi: https://kms10.imo.org.tr/ Sempozyum fotoğraflarına ulaşmak için tıklayınız |