Yayına Giriş Tarihi: 08.06.2017
Güncellenme Zamanı: 13.06.2017 11:06:00 Yayınlayan Birim: GENEL MERKEZ
Odamız 45. Dönem Programında yer alan, İnşaat Mühendisleri Eskişehir Şubesi tarafından düzenlenen Su ve Enerji Çalıştayı, 3 Haziran 2017 Cumartesi günü gerçekleştirildi.
Çalıştayın açılış konuşmaları İMO Yönetim Kurulu Başkanı Cemal Gökçe, Eskişehir Şube Başkanı Bülent Erkul tarafından yapıldı.
SU VE ENERJİ ÇALIŞTAYI ESKİŞEHİR`DE YAPILDI Odamız 45. Dönem Programında yer alan, Eskişehir Şubemiz tarafından düzenlenen Su ve Enerji Çalıştayı, 3 Haziran 2017 Cumartesi günü gerçekleştirildi.
Çalıştayın açılış konuşmaları İMO Yönetim Kurulu Başkanı Cemal Gökçe, Eskişehir Şube Başkanı Bülent Erkul ve Tepebaşı Belediye Başkanı Ahmet Ataç tarafından yapıldı. Toplantıya İMO Yönetim Kurulu Başkanı Cemal Gökçe ile 2. Başkanı Şükrü Erdem, Yönetim Kurulu Üyeleri Cemal Akça, Necati Atıcı, Genel Sekreter Fikret Kemal Yıldırım, Su ve Enerji Kurulu Üyeleri katildi.
Açılış konuşmalarının ardından oturumlar yapıldı.
İMO YÖNETİM KURULU BAŞKANI CEMAL GÖKÇE`NİN YAPTIĞI KONUŞMA
Değerli Meslektaşlarım, Değerli Konuklar, Odamız adına Eskişehir Şubemiz tarafından düzenlenen Su ve Enerji Çalıştayına hoş geldiniz. Oda Yönetim Kurulu adına sizleri saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama başlamadan önce bu çalıştayın hazırlanmasında ve gerçekleştirilmesinde emeği geçenlere teşekkür ediyorum.
Su ve Enerji Çalıştayımızın program konuları yapacağımız tartışmalarla daha da zenginleşecektir.
Su merkezli konuların, kamuoyunun ilgi odağı haline gelmesi elbette suyun insan ve doğa için taşıdığı önemden kaynaklanmaktadır. Ancak, suyun tüketildikçe ve bilinçsiz kullanıldıkça azaldığını, azaldığı oranda da alınır-satılır bir meta gibi ele alındığını ifade etmek isterim. Su kısıtlı bir kaynaktır. Buna karşılık suya yönelik talep ise her geçen gün biraz daha artmaktadır.
Son 10 yılda, dünyamız da su talebinin 6-7 kat arttığı tahmin edilmektedir. Bu durum nüfus artış oranından bir hayli fazladır.
Bugün dünya üzerinde yaklaşık 2 milyar insan temiz suya ulaşmaktan mahrum kalmaktadır. Dünya da 2,6 milyar insan arıtılması yapılmayan kaynaklardan su kullanmaktadır. Bu nedenle her yıl 6 milyona yakın insan dizanteri, kolera, ishal gibi temiz suya ulaşamama nedeniyle bulaşan hastalıklardan yaşamını yitirmektedir.
Birleşmiş Milletlere göre; 2025 yılında dünya nüfusunun tahminen üçte ikisi temiz ve içilebilir sudan mahrum kalacaktır.
Türkiye`nin bu tablo içerisindeki yeri ise geleceğe dair kaygıları oldukça artırmaktadır.
Değerli meslektaşlarım, Önemli bir gerçeğin altını çizmek gerekir; Türkiye sanıldığı gibi su kaynakları açısından zengin bir ülke değildir. Türkiye, su sıkıntısı çeken bir ülkeden su fakiri olan bir ülkeye doğru hızla yol almaktadır.
Su kaynakları birçok ülkede devletin denetim ve tasarrufu altında bulunmaktadır. Su kaynaklarının içme-kullanma, tarımsal sulama, endüstri suyu veya enerji üretimi amacıyla tüm kullanıcıların hizmetine sunulması devletin önemli görevleri arasında yer almaktadır. Bu hizmetler aynı zamanda kamu hizmeti olarak adlandırılmaktadır. Ne yazık ki küresel ekonomik politikalar suyu, ticari bir meta olarak ele almaktadır.
Su kaynaklarının küresel şirketlerin doğrudan yatırım ve işletme alanı olabilmesi için, su yönetiminin öncelikle kamunun elinden alınması gerekmektedir.
Küresel politikalar, son 20-30 yıllık süreçte , dünya nüfusunun kullandığı yaklaşık %5`oranındaki su yönetimi, uluslararası şirketlerin eline geçmiştir. Fakat bu süreç planlandığı gibi ilerlememiş, su kaynakları üzerinde küresel çapta sürdürülmek istenen hegemonya, büyük ölçekli toplumsal muhalefetle karşılaşmıştır.
Su gibi bir toplumsal değerin, küresel su şirketlerinin kâr hesaplarına terk edilmesi kabul edilemez. Öte yandan, tüm insanlığın yaşamsal gereksinmesi olan böyle su gibi bir varlığın, gelişmiş ülkelerin aralarında yürüttükleri egemenlik ve hegemonya savaşının emrine terk edilemeyeceği de açıktır. Özellikle bölgemiz ve ülkemiz su savaşlarına tanıklık edecek bir coğrafyada bulunmaktadır.
Dolayısıyla küresel ölçekli politikaların etkileri dikkatle izlenmeli, ulusal ve toplumsal çıkarlarımızın ortadan kaldırılması sonucunu yaratacak politika ve uygulamalara karşı çıkılmalıdır.
Geliştirilmesi beklenen su potansiyelimize karşı su yönetimindeki çok parçalı yapının ortaya çıkardığı olumsuzluklar, su kaynakları yönetiminin kurumsal yapısının kapsamlı bir biçimde yenilenmesini gerektirmektedir. Bu yeni kurumsal yapı, tercih edilecek teknik, ekonomik ve sosyal politikalar temelinde şekillenmelidir. Bu politikaların belirlenmesinde ülkemize özgü koşullar dikkate alınmalıdır.
Değerli meslektaşlarım, Su Yapıları, doğamıza doğrudan müdahale niteliği taşımaktadır. Su yapılarının yapıldığı bölgeler de insan ve canlı yaşamı olumsuz olarak etkilenmektedir. Yerleşim alanlarında değişimlere neden olan, yüzey sularını değiştiren, yeraltı su kaynaklarını etkileyen, suyun ticarileşmesine yol açan yönleriyle olumsuz bir şekilde ön plana çıkmaktadır. Ancak, unutulmamalıdır ki su kaynakları ihtiyaçlarımız doğrultusunda kullanılmak üzere planlanmalı ve kullanılmalıdır. Su kaynakları hidrolojik döngü sayesinde yenilenebilir, doğa dostu bir enerji kaynağı olarak ortaya çıkmaktadır. Su kaynakları bize ait, işletme gideri olmayan bir kaynaktır. Su yapıları; enerji, sulama, içme-kullanma suyu temini, taşkından korunma, su yolu ulaşımı gibi çok amaçlı nitelikler taşımaktadır.
Su kaynakları planlaması yapılırken, planlama hedeflerinin kısa vadeli tutulmaması gerekir. Uzun vadeli yaklaşımda kamu çıkarları zarara uğratılmayacak şekilde planlanmalıdır. Planlamada, havza bütünlüğü dikkate alınmalı, sürdürülebilir kaynak kullanımı dikkate alınarak katılımcı bir anlayışla hareket edilmelidir
İnsandan kaynaklanan doğa katliamı ve kullanımının ortaya çıkardığı iklim değişikliği, doğaya bilim dışı yapılan müdahaleler çevresel kirliğin artmasına neden olmaktadır. Yaşadığımız dünya üzerindeki tüm canlıların yaşam alanları giderek daralmakta ve yok olmaktadır. Odamız bu yok oluşa karşı olarak çalışmalarını yürütmektedir. Enerji ve gıda güvenliği açısından vazgeçilmez, stratejik nitelikte, temiz, yenilenebilir, doğal bir kaynak olan suyun kullanımında; iklim değişikliğinin su kaynaklarımıza etkisini dikkate almak gerekir. Bütünleşik havza yönetimi esasına dayanan, doğaya saygılı, insan-bitki-hayvan yaşamını önemli ölçüde etkilemeyen bir yaklaşımın savunucusu olmaya devam edeceğiz.
Ülkemizin dört bir yanında enerji üretimi adı altında yapılan ve yapılması planlanan doğa katliamına neden olan projelere karşı çıkmaya devam edeceğiz. İnsan ve canlı yaşamını tehdit eden bilim ve bilgi dışı rant projelerine karşı çıkacağız.
Çevre üzerindeki baskıların minimuma indirilmesi için gerekli önlemlerin alınması gerektiğini vurgularken, inşaat/işletme süresince akarsu yatağına gerekli suyun bırakılması zorunlu olduğunu her koşulda anlatacağız. Su kullanımı, ticari bir meta olarak değil canlı yaşamının ayrılmaz bir parçası olarak görülmelidir.
Sınır aşan sular konusunda da su varlıklarının stratejik bir kaynak olarak ülke yararını gözeten biçimde kullanması hedeflenmelidir. Proje-İnşaat – İşletme aşamalarında kamu DENETİM görevini yeterli ölçüde yerine getirmelidir.
Odamız, bu görüşlerimizin savunucusu ve takipçisi olacak, kamuoyunu aydınlatma - uyarma görevini sürdürmeye devam edecektir.
Su ve Enerji çalıştayını Odamız adına düzenleyen Eskişehir şubemize ve emeği geçenlere teşekkür ediyoruz.
Çalıştayımızın başarılı geçmesini diliyor, tüm katılımcılara sevgi ve saygılarımızı sunuyoruz.